KANAL-İ’nin bulunduğu binada cam silme görevi yapan saf bir cam silici olan İmdat Bayram’ın (Okan Bayülgen) televizyon izleme merakı, sonunda onu kanalın başına kadar getirecek. İmdat Bayram televizyonla yatıp televizyonla kalkan birisidir. Sürekli televizyon seyreden İmdat Bayram, tesadüflerin birbirini kovalaması ile Kanal-İ’nin eski Genel Müdürü Berk Yalçın’ın yerine (Hakan Yılmaz) kanalın başına geçer. İmdat’ın kanalın başına geçmesinden itibaren Kanal-İ yaptığı televizyon şovları ile ülkenin gündemine oturur ve rating rekorları kırmaya başlar. Herkes Kanal-İ ve programlarını konuşuyordur.Film sitelerinde tür olarak komedi diye belirtilse de, bu film daha çok medyaya yapılan eleştirel bir film. Daha önce Musallat filminin, Dikkat Şahan Çıkabilir ve Co-Medya TV şovlarının yönetmenliğni de yapmış olan ve televizyon dünyasının yakından tanıdığı Alper Mestçi'nin ikinci filmi olan bu filmi, genel olarak bir buçuk saatlik bir eleştirel komedi olarak da tanımlayabiliriz.

Okan Bayülgen filmin başrol oyuncularından biri olmasının yanı sıra, aslında filmi kotaran isim de o. Başarılı oyunculuğuyla kendinden beklenenin fazlasını verirken, Hakan Yılmaz gibi son zamanların adından sıkça söz ettiren başarılı oyuncunun başarısız performansını da örtüyor adeta. Erol Günaydın ve Hakkı Devrim'in yok denecek kadar az rolünün olması ve film oyuncuları arasında yer alan birçok iyi ismin de aynı durumdan nasiplenmiş olması, oyunculuk açısından filmi biraz geriletiyor. Tam bu durumdayken de Okan Bayülgen'in performansı film için bir can simidi haline geliyor.

Eğer çok gülme beklentisiyle veya tam bir "komedi" mantığı ile bu filmi izlemek istiyorsanız baştan uyarayım, beklentileriniz son derece karşılıksız kalacaktır. Ama eğer medyadaki bu yozlaşmaya eleştirel bir bakış izleyip ara ara keyiflenmek istiyorsanız, evet bu filmin size göre olduğunu açıkça söyleyebilirim. Özellikle yönetmenin daha önceden Dikkat Şahan Çıkabilir'i sunmasının filmde geçen esprilerde etkisi olduğunu düşündüm filmi izledikten sonra. Kimi zamanlarda fazla gereksiz, abartılmış ve bayağılaştırılmış "sokak komedisi" vardı filmde. Ama filmin son yarım saatine doğru geldiğimiz zaman, Türk televizyonlarının reyting rekortmeni haline gelmiş programlarla bazen fazla abartılı bazen de çok yerinde iğnelemelerle karşılaşıyoruz.

İzlerken benim kafama takılan en büyük sorulardan biri şuydu. Film medya ile ağır bir dille dalga geçerken, tüm o dalga geçtikleri insanlar filmin içerisinde ne arıyorlar? Üstüne üstlük bununla kalmayıp nasıl oluyor da bir de kendilerini canlandırıyorlar? Tam bu anda da filmin adı geliyor zaten aklıma. Kanalizasyon. "Pis ve atık suların özel kanallar aracılığıyla belli merkezlerde toplanıp atılmasını sağlayan sistem, lağım döşemi, şebeke." olarak tanımlıyor TDK kanalizasyonu. Film ise, medyadaki yozlaşmayı, insanlar bunu seviyor diyerek basitleşme oranını birden ona taşıyan programları, "Nasıl olsa bu halk salak. Koyalım saçma sapan insanları, programları, reytingi kaparız." kaygısında olan televizyon yöneticilerini ve biz izleyicileri. Hepimizi baştan sona kanalizasyon diye tanımlıyor ağır bir dille. Dürüst olmam gerekirse çok büyük bir beklentiyle izlemedim filmi. Ama eğer büyük bir beklenti içerisinde olsaydım, çok büyük bir hayal kırıklığına uğrardım. Çünkü çok fazla Recep İvedik vari espiri var filmde ve bu biraz soğutuyor izleyici. Ama sonlara doğru programlara yapılan yaratıcı iğnelemeler bir çoğunu unutturuyor nihayetinde. Kısacası Kanal-İ-Zasyon son zamanlarda yapılmış yaratıcı bir medya eleştirisi. Kesin izlemeniz gerek diyemem belki ama izlemekten de bir şey kaybetmezsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder